18 Eylül 2014 Perşembe

Kan Grubu Yorumları :)


Herkese Merhaba;
 İlk okuduğumda şöyle dedim; ne bu ya burç yorumu gibi kan grubu yorumumu olur diye:) Hadi paylaşayım dedim. Sevgiler.....


“0” Grubu “Sıcak”

Olumlu yönleri: Özgüven sahibi, güçlü karar mekanizmasına sahip, sadık, kendi kararını kendi veren, eleştirici.

Olumsuz yönleri: İşkolik, duygusal, inatçı, soğuk, bencil, geçimsiz, endişeli

Gerçekler: Dünyadaki insanların %38’ı 0 negatif, %6’sı ise 0 pozitiftir.

Özellikleri: Sosyal, enerji dolu, çok hareketli, gerçekçi, arkadaş canlısı, gösterişli, uçuk. Önüne çıkan şansları anında kullanır. Yeni bir projeye hemen atılabilir, yeni fikirler üretmeye yatkındır. Dikkati çabuk dağılır, kuvvetli duygulara sahiptir ve kendini iyi ifade edebilir.

Her an muhalefet olabilir ama bu duruşundan hemen vazgeçebilir. Diğer kan gruplarından olan kişilere çabuk kapılabilir. Hırslı ve detaycı olan bu kişilik ortama kolay adapte olabilir. Hissettiklerini kolayca ortaya çıkartabilir, doğuştan zariftir.

Özet: Olumlu, aktif, bağımsız, risk almayı seven, dramatik bir yaşama sahip, zaman zaman bencil, romantik, arkadaşlarından etkilenen, organizasyon yeteneği gelişmiş, gururlu, birilerine dokunmayı ve birilerinin ona dokunmasını seven, hedefe kitlenen, boyun eğmeyi sevmeyen, açık sözlü.

“A” grubu “Serin..”

Olumlu yönleri: Dikkatli, sempatik, özverili, kibar, dürüst, sadık, uyumlu, empati kurabilen.

Olumsuz yönleri: Çok kuruntulu, duygusal, sinirli, kararsız, içine kapalı, sulu.

Gerçekler: Dünyadaki insanların %34’ü A negatif, %6’sı ise A pozitiftir.

Özellikleri: Sinirlense bile sakin kalmayı başarır. İçe dönük, kamuoyuna duyarlı, sorumluluk sahibi. Sinirliyken bile güvenilir ve etrafındakilerin kafası karıştığında her şeyin sorumluluğunu üzerine alabilir. Utangaç olduğu zamanlar vardır. İnsanların yanında bazen sinirli olabilir. Etrafına karşı duyarlı olmasına rağmen başkaları tarafından yanlış anlaşılabilir.

Bir doğa düşkünüdür ve kalabalık ortamları pek sevmez. Değişime çok açık değildir, kendine ait bir dünyaya ihtiyaç duyar hatta karamsar bile sayılabilir. Değişikliğe açık olmadığı için duygusal tarafından dolayı bu kan grubundan olan kişiler genelde yaratıcı güce sahip sanatçılardır.

Özet: Temkinlidir, yardımseverdir, sorumluluk sahibi, iç huzura ve güçlü bir hafızaya sahiptir, grup çalışmasında başarılıdır, resmiyeti sever, sakindir, kurallara uyar, insanlarla olan ilişkilerine değer verir, çok hassastır, başkalarının ona dokunmasından hoşlanmaz.

”B” Grubu “Aktif”

Olumlu yönleri: Neşeli, dışarı çıkmayı seven, olumlu, maceracı, aktif, duygusal, kibar.

Olumsuz yönleri: Unutkan, kararsız, dağınık, gürültücü, abartmaya yatkın, spontane.

Gerçekler: Dünyadaki insanların %9’u “B” negatif %2’si ise “B” pozitiftir.

Özellikleri: Mantıklı, organizasyon yeteneği gelişmiş, akla duygudan çok önem veren, yaratıcı. Her şeyin yolunda gittiğini gördüğünde kendini harika hisseder. Yaptığı işe konsantre olarak başka şeyleri görmezden gelebilir. Enerjik ve amaca yönelik hareket eder, herhangi bir konunun fanatiği olabilir ve o konuda sonuna kadar uğraşır.

Girişimciliğe açık olmasına rağmen takım oyunlarında ise pek başarılı değildir, çünkü o takım yapısına karşıt bağımsız bir kişiliktir. Olumsuz şeyleri dışa vurmak yerine içe atar, sorunları çözmek için gerçekleri göz önünde bulundurur, çok fazla soğuk ya da resmi olarak görülebilir, arkadaşlarına kendini pek açmaz.

Özet: Neşeli, bencil, kaprisli, gelenek ve göreneklere karşıdır, sosyal, eğlenceli, duygusal, özünde yalnız, kolay neşelenebilen, kibar, bağımsızlığına çok düşkün, güçlü bir kişiliğe sahip, işlerini kendi yöntemine göre yapan, geçinmesi kolay, maceracı, dokunmayı ve birinin ona dokunmasından hoşlanır.

“AB” Grubu “Rahat”

Olumlu yönleri: Hassas, gururlu, diplomatik, sempatik, çabuk öğrenen, zevk sahibi, herkesle kolay anlaşabilen.

Olumsuz yönleri: Devamlı şikayet eder, farklı ve değişken ruha haline sahiptir, çok düşünür.

Gerçekler: Dünyadaki insanların %4’ü AB negatif, %1’i AB pozitiftir.

Özellikleri: Zıtlıkların bir arada olduğu bir karakterdir: Örneğin sosyaldir aynı zamanda utangaçtır. Ne yapacağı önceden kestirilemez. Arkadaşlarına bağımlıdır fakat eğer çok üzerine gelinirse isyan edebilir, sosyal ortamlarda zaman zaman utangaç zaman zamansa cesurdur.

Yaratıcı/sanatçı bir yönü vardır. Zorlayıcıdır. Psikoloji, astroloji ve falla ilgilenir, iyi bir politikacı ya da diplomat olabilir. Çok geniş tavırlar sergileyebilir, problemleri sezmek ve engellemek konusunda çok başarılıdır.

Şehir atmosferini sever ama bazen kapalı alanlarda kalmaktan hoşlanmaz. Yaşadığı ev onu düşünmeye ve hareket etmeye motive etmeli, yaptığı her şeyde başarıya ulaşır.

Özet: Gizemlidir, mantıklıdır, ekonomiktir, etkilidir, genelde eleştiricidir, analitik bir düşünce yapısına sahiptir, duygusuzdur, orijinaldir, yalnız kalmayı sever, çabuk sıkılır, çevresine kolay uyum sağlar, içgüdüsel duygulardan nefret eder, insanlara faydalı olmaya çalışır, başkalarının ona dokunmasından hoşlanmaz.
...
Yinede herşeyin doğrusunu Allah c.c. Bilir....

8 Eylül 2014 Pazartesi

Mumum Çiçek Açtı

Herkese Merhaba;

Evdeki  mumlara peçete dekupajı yaptım. Mum öyle mumlukta beyaz beyaz duruyordu. Elimde önceden peçeteden kestiğim güller duruyordu, hemen elime peçete tutkalını aldım ve yapıştırmaya başladım ve işte sonuç :)



2 Eylül 2014 Salı

Gümüş Tepsi Boyama

Herkese Merhaba;

 Evdeki gümüş tepsi baya yıpranmış ve çizilmişti. Bende aldım elime beyaz sprey boyayı boyadım fenada  olmadı hani:)


1 Eylül 2014 Pazartesi

Her Temas İz Bırakır - Behzat Ç / Emrah Serbes


Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet... Cinayet Masası. Behzat Ç., "yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur lumbur, "dişli" bir başkomiser. Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi bir siyasi görüşü yok. "İçimizden birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış hali gibi, adı bile tam değil. 1. Amatör'de duran toplara iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını tekmelemeye başlamış. Mesela beş lira için kalbinden adam bıçaklayanları, on üç yaşında kızlara tecavüz eden, namus için en yakın akrabalarını vuranları... Kendi adalet anlayışı bakımından sorun yok; "it uğursuz" kimdir, belli gibi görünüyor... Ama acaba öyle mi? Behzat Ç.'yi ve onun adalet duygusunu da rahatsız eden işler olabiliyor bazen hayatta... At izinin it izine karıştığı bir cinayet... Kim, niye öldürsün bu kızı? Hem niye bu şekilde? Siyaset karışmış desek?.. Garip... Öğrenci âlemine, başka âlemlere, ama asıl polis âlemine dikiz atan, entrikası bereketli bir polisiye...


21 Ağustos 2014 Perşembe

ÖLÜM

 
      Ölüm; pek hoş olmayan bir konu, hele hiç beklenmedik zamanda gerçi bu lafta saçma ama " hiç beklenmedik zaman" ölümü kim bekler ki. Ama hayatta tek gerçek olan  ÖLÜM. İnananlar için başka aleme yolculuk, inanmayanlar için sonsuz sessizlik.



13 Ağustos 2014 Çarşamba

Mona Rosa

Herkese Merhaba;

Ne güzel bir şiirdir Sezai Karakoç'un Mona Rosa'sı gerçi bu geçtiğimiz günlerde Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti'ne şiiri meşhurdu. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı için reklam filminde okuduğu şiirdi. Ama bence Mona Rosa başka bambaşka. Akrostiş şiirdir Mona Rosa'da Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir. Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde “Muazzez Akkayam” çıkar. Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır.Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir.60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır. Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir. 



İşte Mona Rosa (Muazzez AKKAYA)


MONA ROSA

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Nazar Değmesin

Herkese Merhabalar;

Geçen sene,  macera dolu bir akşam, deniz kıyısından, deniz kabuğu toplarken bu taşı buldum. (parantez açmadan geçemeyeceğim taş görünümlü ama taştan yumuşak bir o kadar pürüzsüz, parlak bir şey) akşam balkonda otururken birden o geceyi hatırladım hemen taşı aldım elime ne yapayım seni diye taşa sordum. Sonra aklımda bir fikir parlayıverdi. Başladım boyamaya tabi şarkıda tutturdum Gökhan Tepeden Adı Aşk Olsun istersen adını hiç koymayalım, nazarlardan korusun diye Allah, yıllarca başımız bir yastıkta birlikte yaşlanalım, derken eh ortaya işte bu nazar boncuğu çıktı. Aman kimselere nazar değmesin...Sevgilerimle.




                             

                             


                             
      Bunlarda deniz kabuklarım rengarenk boyamıştım.
    

31 Temmuz 2014 Perşembe

1 Yıl

 Zaman nede çabuk geçiyor, blogumu açalı tam bir yıl olmuş,  bu güne kadar yorumları ve beğenileriyle destek olan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimle...

18 Temmuz 2014 Cuma

Koulrofobiliyim Ben

Evet itiraf ediyorum gülmeyin :(  koulrofobiyim ben  (palyaço korkusu). Herkes duyunca gülüyor, böcekten, çıyandan, kediden, köpeklerden, bilimum haşerelerden korkmayan Mehlika palyaçodan korkuyor. Tamam korkuyorum dediysem öyle cıyak cıyak bağırmıyorum, sadece hoşlanmıyorum, yanlarına yaklaşmıyorum, uzak duruyorum. Zaten hiç anlamadım palyaçoları gerçekten korkunçlar beyaz bir yüz kocaman kırmızı bir dudak sevimsiz bence :( . Hep benim abimin yüzünden bu palyaço korkusu kaldı bende. Bilmem kaçıncı Bergama Uluslararası Grup Psikoterapi Kongresinde çocuklar için düzenlenen etkinlikte palyaço vardı. Düzenlenen yerde Bergama Asklepionu'ydu. Benim akıllı abim yanında beni götürmek istememişti, tabi annem galip gelmiş, beni yanında göndermişti. Her zaman olduğu gibi, beni orada bırakıp arkadaşlarının yanına gitti. Sonra beni bulamayınca, bende bilerek yerimi değiştirdim tabi, abime gıcıklık olsun diye ama değiştirmez olaydım bu fobi oluştnu :) bizimki korkuya kapılıp anons ettirdi beni, telaşını görüp ne çok sevinmiştim meğer az sonra yıllar boyu bu olayı unutamayacakmışım. Sahneye gelmem için anons ettiler beni  i tabi vee sahnede palyaço vardı, bana sarıldı, elimden tutu o an bak bu kız kaybolmuş diye sesler falan duyunca ben bozuldum tabi, aslında mikrofonu elime alıp ben kaybolmadım bilerek yaptım demek geldi içimden, ama palyaçodan çekiniyordum, yoğun duygular içindeydim :)) daha ilkokula gidiyorum ve böylece fobim hayırlı uğurlu oldu bana :)


Ama haksız mıyım baksanız ya fotoğrafı eklerken ki halimi görseniz :))


Burası da etkinliğin yapıldığı yer. Bir başka değişle fobimin yeri :)))

15 Temmuz 2014 Salı

Erken Kaybedenler - Emrah Serbes

Yer yer güldüm yer yer hüzünlenmedim değil kitabı okurken ama Emrah Serbes farkı diyelim çok güzeldi. Kitabı elime aldım ve bitmiş olarak bıraktım.

"Her neyse... Korhan Ağbi'nin kardeşi olduğu için Aycan'ı sevmiyordum, onun sene onun yerine Esra'yı seviyordum. Okulun ilk günü silgi istemiştim Esra'dan. Silgisini ısırıp ikiye bölmüş, yarısını bana vermişti. Ben de ona aşık olmaya karar vermiştim. Sıramı değiştirip onun arkasındaki sıraya geçmiştim. Din dersi dışındaki derslerde çaktırmadan saçıyla oynuyordum. O da bir şey demiyordu."

Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz...
Baba çalışıyor, anne ev hanımı, muhafazakârlığın kalesi...İşçiler, yoksullar, teyzeler, abiler... Kolay ağlayan sert adamlar... Taşra seyrekliği, mahallenin kalabalığı... Kıskanç, gururlu, saf ergenler... Emrah Serbes, çabuk öfkelenen, kolay vazgeçen, baştan çıkmış erkek çocukları konuşturuyor... Kederli, insana dokunan komik hikâyeler bunlar...

"Dizinin dizime değişi, Handan'ın annesi için bir kelebeğin kanat çırpışıysa benim için kasırgaydı. Kaç sene geçti, hâlâ unutmam, günde en az beş sefer aklıma gelir. Biliyorum bu durumun, kökeni memeden kesildiğim güne kadar uzanan psikolojik nedenleri vardır. Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle..."
Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi...

Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Hikayem Paramparça - Emrah Serbes

Bir solukta okuduğum kitaplardan oldu. O kadar güzel ki, elimden bırakamadım. İnsanın içini acıtan hikayeler var ama süper bir kitap. Teşekkürler Emrah Serbes.

“Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğimi düşünmesin.”

“Tamam Galip.”

“Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin.”

“Tamam Galip.”

“İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz biri zannetmesin.”

“Tamam Galip.”

“Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal’ı boklu dereye yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri olduğumu düşünmesin.”

“Tamam Galip.”


Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan yenilgiler, “hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz yüze bakıyoruz...”

Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.

Emrah Serbes’ten parça parça anlar, parça parça anılar, paramparça hikâyeler...



7 Temmuz 2014 Pazartesi

Son Hafriyat Behzat Ç. Bir AnKara Polisiyesi - Emrah Serbes

Kitap bir solukta bitiverdi. Zaten tüm afilli filintaları seviyorum.Türkiye'de seri katil olur mu? Redkit oldukça başarılı bir seri katil. Benim en sevdiğim karaktekter Red Kit'ti kitapta. Diziyi izlediyseniz bile muhakkak ki kitaplarını da okuyun derim.

Behzat Ç., Cinayet Büro Amirliği'nde başkomiser, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı...

Başına gelenlerden sonra lanet etmiş, çekip gitmişti aslında. (Dizinin ilk kitabı Her Temas İz Bırakır'ı okuyanlar bilir.) Hayır, hâlâ işinin başında! Ama ağzını bıçak açmıyor. Tek bir laf çıkmıyor ağzından. El işaretleriyle, çehresiyle, suskunluklarla anlatıyor anlatacağını - ve tabii dellenmeleriyle...

Bu bir AnKara polisiyesidir...

Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros'la Sakarya Caddesi'nden Ayaş'a kadar altını üstüne getiriyor Ankara'nın.

Sadece cinayetçiler değil, belediyenin envai çeşit birimi de altını üstüne getiriyor Ankara'nın. Her yer hafriyat. Kavşak inşaatıydı, kabloydu, boruydu, tamirattı...

Sadece onlar da değil ama... Kendine 'Red Kit' diyen bir adam da çukurlar kazıp duruyor. Öldürdüklerini tabuta koyup gömüyor o çukurlara - gömüp polise haber veriyor. Çok acayip, çok da zeki bir adam bu, feleğin çemberinden geçmiş, içinde intikam acısı... Belli, polisle bir meselesi var.

Behzat Ç. ve ekibi, Ahlak Bürosu'na bile nasip olup da hâlâ kendilerine verilmeyen bir Megane'ın hayalini kurarak, kötü Renault'yla Ankara'da fink atıp Red Kit'i arıyor.

Bir AnKara polisiyesi...



30 Haziran 2014 Pazartesi

Hastane Odası

Bu gün kendimi iyi hissediyorum. Eee bende hemen bir yazı yazayım dedim. Dördüncü günüm ve en sağlıklı günüm odada tek başımaydım,  tatlı bir teyze geldi karşı yatağa şu an o uzanıyor ben ise yazıyorum yanımda yeni başladığım Behzat Ç. Son Hafriyat  o kadar güzel ki elimden bırakamıyorum. Şu an powertürk dinliyorum.Hadi ben okumaya kaçtım.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Masum Çocuk

Öğle arası yemek dönüşü arkadaşıma ben markete uğrayacağım sende gel, ben gelmeyeyim geç kaldım zaten dedi, yolda ayrıldık. İleride bir kız çocuğu ağlamasını duydum, biraz ilerledikten sonra üç dört yaşlarındaydı tahminimce, annesinin elinden tutuğunu ve kaldırımın köşesine doğru ittiğini ve okkalı bir tokat atışını şaşkınlıkla gördüm.Çocuk daha şiddetli ağlamaya başladı tabi ben durur muyum bu durumda, kadını hemen kolundan tuttum, gözlerimi patlattıp ne vuruyorsun ben de şimdi sana vurayım mı dedim, kadın 30'lu yaşlarında birisi,  bana öyle donup baktı hiç bir şey söyleyemedi. Bir daha vurma çocuğa deyip kolunu bıraktım.Benim annesine laf söylediğimi duyan çocuk annesinin bacağına yapıştı kıyamam. "O"na vurduğu halde annesine gidiyor, ne masum, ne savunmasız, korunmaya muhtaç.Bir gün böyle hadiselerden dayak yemezsem iyidir dayanamıyorum hemen karşılık veriyorum  insanlara. Sonra markete giriyorum ne alacağımı unuttum, su alıp çıkıyorum. Böyle insanların ancak güçleri çocuklara yetiyor.

24 Haziran 2014 Salı

Bonibonlu Kına Şekeri

Herkese merhaba;

Yağmur bebek için hazırladığım bonibonlu kına şekerleri, Daha eksik tabi kapakların üzerine Yağmur'un fotoğrafları yapıştırılıcak.






23 Haziran 2014 Pazartesi

Mimlenmişim

Sevgili Gülşah Meral Onyüzmilyonoje blogunun sahibesi arkadaşım beni mimlemiş. Teşekkür ediyor ve cevaplıyorum. Sevgiler.


1-Seni sen yapan renk/renkler nelerdir?

Kırmızı, Mavi, Siyah, Beyaz 

2-Seni sen yapan düşünce nedir?

İyimserlik

3-Seni sen yapan giyim tarzı nedir?

Spor

4-Seni sen yapan saç stili nedir?

Genelde saçlarımı toplamam ve uzun saç severim

5-Seni sen yapan parfüm-koku nedir?

Vivien

6-Seni sen yapan makyaj malzemesi nedir?

Çok makyaj yapmam ama göz kalemi :)

7-Seni sen yapan mevsim/ay nedir?

Kesinlikle Yaz

8-Seni sen yapan müzik türü/şarkı nedir?

Türk Sanat Müziği- Sevgimizin aşkımızın üstünden

9-Seni sen yapan kitap türü/yazar nedir?

Murat Menteş hayranıyım. Sıradışı kitaplar, çok kitap ayırt etmem.

10-Seni sen yapan tavırların nelerdir?

Genelde hep neşeliyim.

16 Haziran 2014 Pazartesi

İçimizdeki Şeytan - Sebahattin Ali

"İsteyip istemedeğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticede aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması.. "

Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış. Kürk Mantolu Madonna'dan sonra çok iyi geldi.



13 Haziran 2014 Cuma

Renkler

Hayatının rengini değiştirmek isteyenlere bilgi olsun diye...Sahneyi sevdiğim renkle açıyorum:
Mavi ve tonları
Mavinin birçok anlamı vardır. Her şeyden önce mavi sakinleştirici ve dinlendirici bir renktir. (masmavi bir gökyüzü ya da mavi bir deniz gibi) Müşterilerinde bu etkiyi uyandırmak isteyen firmalar (genelde bebek ürünleri, spa merkezleri ve ilaç firmaları) bu rengi tercih ederler. Mavi güvenirliği, dürüstlüğü ve kaliteyi de temsil eder. O yüzden evinizde mavi ve tonlarını kullanacaksanız misafirlerinize işte bu duyguları vereceksiniz demektir.
Mavinin bir diğer (ve kesinlikle en güzel) özelliği ise iştah kapatma etkisidir. Mavi tonlarla döşenmiş bir yatak odasında veya oturma odasında durup dururken açlık krizlerine girme olasılığınız oldukça düşük olacaktır. İlginçtir ki Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanırlar.
Nazar boncuğu o yüzden maviymiş. Duvarları mavi olan okullarda ise çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmış!
Yeşil ve tonları
Doğada gördüğümüz bir diğer renk ise yeşildir. Yeşil ve tonları da mavi kadar dinlendirici ve sakinleştirici olabilir. Bize genelde kırları ve ağaçları hatırlatır. Bunun yanı sıra ilginç bir gerçek de yeşilin insan gözü tarafından en kolay ve güzel algılanan renk olmasıdır.
Ayrıca bir rivayete göre de kalbimiz, bu rengin yaydığı enerji alanındaymış. Doğanın ve baharın rengi olan yeşil kesinlikle güven veren renkmiş. Bir ilginç nokta daha: yeşil ile dekore edilmiş yerlerde yaşayan ve vakit geçiren insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği ispatlanmış!
Mor ve tonları
Eğer renklerin arasında bir asalet sıralaması yapılsaydı, mor ve tonları kesinlikle en üst noktada olurdu. Mor, bilgeliği, sempatiyi, onuru ve asaleti simgeler. Eski çağlardan beri de ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih kitaplarının anlattığına göre, yüksek sınıflar, saray mensupları ve kraliyet aileleri illa mor giyerlermiş.
Mor, aynı zamanda nevrotik duyguları açığa çıkartır ve bilinçaltını temsil edermiş.
İntihar edenlerin en beğendiği rengin mor olduğunu da belirtmeden geçmeyelim!
Kırmızı ve tonları
Bu rengi çok seviyorsanız dikkat edin! Ne kadar güzel ve çekici bir renk olsa da kırmızı insanı sinirli, huzursuz ve aç hissettirir!
Devamlı bir şeyler yemek istediğiniz şu fast food markalarını bir hatırlayın? Mc Donalds, Burger King, Kentucky, Arbys’, Pizza Hut, Dominos? Hepsinin en büyük ortak özelliği KIRMIZI logoları oluşu değil mi? Peki, her ne kadar canlılık ve dinamizm ile ilgili bir renk olsa da aslında mutluluğu temsil ettiğini biliyor musunuz? Eğer evinizin bir odasında kullanmak isterseniz dışarıdan gören bir insan sizin için şunları düşünecektir: “Bu kişi fiziksel olarak atak, canlı ve duygusal olarak da bir işi sonuna kadar götüren azimli ve kararlı biri olmalı”
Unutmayın, kesinlikle ama kesinlikle iştah açar! Tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Eğer siyah veya grinin tonlarıyla beraber kullanırsanız ortaya çok sofistike bir görüntü çıkacaktır.
Sarı ve tonları
Sarı güneşlidir, meyvelidir ve dikkatlidir! En dikkat edilen yazıların sarı üzerine siyahla yazılanlar olduğu keşfedilmiştir!
Aynı zamanda zekâyı, inceliği ve pratikliği de simgeler.
Sarı bir yandan da hüzün ve özlemin rengi olarak da sayılabilir.
Eğer bir odanızı sarı ağırlıklı döşeyecekseniz çok çok aşırıya kaçmamaya, yanında mutlaka zıt renkler kullanmaya özen gösterin.
Portakal ve tonları
Portakal tam manasıyla kişileri hipnotize eden bir renktir. Yapılan araştırmalar portakal rengin beyinsel aktiviteyi en hızlı duruma getirdiğini ve yaratıcılığı arttırdığını kanıtlamıştır.
Portakal aynı zamanda “dikkaatt ben burdayımm” diye bağıran bir renk olduğu için çocukların da çok ilgisini çeker.
Oyun çağına gelmiş bir çocuğunuz varsa odasında portakal tonlar kullanmak onu çok daha yaratıcı ve hareketli yapacaktır.
Siyah ve tonları
Siyah renk, renklerin arasında en asil olanıdır. Modern aynı zamanda retro, ve yüksek sınıfın tercih ettiği bir renktir. Gücü ve tutkuyu temsil eder, gizemli ve ciddidir. Beyaz ile birlikte kullanıldığında son derece dikkat çekici olur.
Fakat aynı zamanda duygusallığı ve hüznü de simgeler. İlginçtir, Türkiye’de ve Avrupa’da siyah renk matemi temsil ederken, Japonya’da mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein bir şeye konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih edermiş!

10 Haziran 2014 Salı

Sekizinci Henry

Sekizinci Henry ismini bir yerlerde duymuşsunuzdur. Sekizinci Henry İngiltere Kralıdır. Abisi ölünce tahta geçmiştir ve abisinin karısı Catherine ile evlenmiştir. Henry'nin altı eşi olmuştur.Evlilikleri ile anılır. Anne Boleyn'e olan aşkının da etkisiyle Catherine'in erkek çocuk doğuramamasını evliliklerinin lanetli ve geçersiz olduğuna bağlayarak evliliklerini bitirmek istedi. Fakat, Catherine'nin yeğeni İspanya İmparatoru V. Karl veya Şarlkent, Henry'nin bu isteğine şiddetle karşı çıktı. Yaklaşık altı yıl boyunca boşanmak için uğraşan Henry, İngiliz Reformu ile Anglikanizm kilisesini kurdu ve Henry sevgilisi için yeni bir din icat etti, ilk evliliğinin geçersiz olduğunu söyledi. Sevgilsi uğruna tüm ülkenin dinini değiştirip yıllarca bitmeyecek kanlı bir din savaşı başlattı. Anne ile evlendiler ve evlilikleri 3 yıl sürdü, dana sonra kadınlar arasındaki savaşı kazanan Annenin güzelim başını vurdurdu. Neden mi? Anne , kardeşi Rochford Vikontu George Boleyn'in de aralarında bulunduğu 5 kişiyle zina, vatan hainliği ve ensest ilişki suçları nedeniyle tutuklanarak yargılandı. Yargılandığı tüm bu konularda aleyhinde yeterince delil olmadığı halde yine de idam cezasına çarptırıldı  Londra Kulesi'nde idam edildi. Uğrunda insanların dinlerini bile değişttirdiği kadına acımadan idam ettirmiş  Henry Anne'nin idamından 10 gün sonra evlendi. Bu eşi Prens Edward'ı doğurduktan on iki gün sonra öldü. Henry daha sonra güzel başını vurdurduğu Anne'nin yeğeni ile evlendi. Kendisinden otuz yaş küçük olan Catherine Howard ile iki yıl evli kaldıktan sonra, zina yapma nedeniyle  Anne'nin yeğeni Catherine'i tutukladı ve yargılamadan idam etti. Henry bir yıl sonra Catherine Parr ile evlendi ve ölümüne kadar Catherine ile evli kaldı. Henry'ye ne demeli kadınları sevmiş sevmiş, hoop bir suçlamayla kafalarını vurdurmuş pes vallahi, ne adamlar yaşamış bu dünyada...

9 Haziran 2014 Pazartesi

Kitaplarım


Hafta sonu ne yaptım kitaplarımın bir kısmını biraz düzenledim. Dükkana gidecekler ayrılıp paketlenecek.

6 Haziran 2014 Cuma

Mehlika Sultan / Yahya Kemal Beyatlı

Adımın anlamını hep sormuşlardır. Ben de hep " ay yüzlü güzel, güzel kadın, sultan" anlamına geldiğini çocukluğumdan beri bıkmadan her sorana söylemekten usanmışımdır. İşte bu yüzdendir ki; kimseye sormam adının anlamını Google amcaya sorarım. Yanlış söylerler, anlamazlar tekrar etmek zorunda kalırım  Melike derler yada aradaki  "h" harfi kaynar, doğru düzgün söyleyemeyenler lakap takar, resmi kurumlarda problem yaşarım hecelerim "Meh-li-ka" diye, nedir benim ismimden çekim. Niye bu adı koydunuz  Ayşe, Fatma olaydı ya dediğim zamanlar olmadı değil,  artık 34 yıl  olmuş bu saatten sonrada Ayşe'de  olmaz herhalde:)) Şimdi birden düşündüm de  güzelmiş  adım. Seviyorum ismimi (acayibim değil mi? banada belli olmuyor bir dediğim bir dediğini tutmuyor) Şöyle avutuyorum kendimi Yahya Kemal  şiir yazmış, Mehlika Sultan diye,  Yılmaz Gürbüz roman yazmış "Mehlika" diye daha ne olsun değil mi. 



MEHLİKA SULTAN

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
          YAHYA KEMAL BEYATLI

5 Haziran 2014 Perşembe

Kadın

Dünyada en çok iyiliği ve fenalığı söyleyen bir vücut... en güzel ve en korkunç bir mahluk... sakin olduğu zaman bir melek, intikam almaya kapıldığı zaman bir şeytan... Yer yüzünde cennet veya cehennem... Bütün mahlukatın en zayıfı ve en zorlusu... Hükümdarlar gibi dostu az ve yüze güleni  çok bulunan, yine onlar gibi büyüklüğünü icraya düşkün olan... dünyada en yılmaz ve gözü pek bir şahsiyet, boş ve yanlış itikatlara  ve asılsız sözlere kapılan bir çocuk... Birbirine uygun olmayan şeylerin hulasası... Bir çok kapalı ve belirsiz işlerin kaynağı... her şeyi isteyen, fakat renkten renge giren ve yelkovan gibi dönen... medeniyet ve saadet, aşk ve muhabbet, zevk ve şataret, hiddet ve şiddet, düşmanlık, kahramanlık kaynağı, hasılı bir muamma.. işte kadın budur.

 Kadınlar 

Kadın bir dalgadır; yalnız zayıfları değil, kuvvetlileri de sürükler götürür.

Kadın hiç bir zaman eksik olmayan bir derttir; ona bugün katlanan, yarın feryada başlayacaktır.

Bir Fransız şairi şöyle diyor: Kadın para gibidir, kırkına gelince bozdurup iki yirmilik  almalıdır.

Kadınlardan şikayet eden erkekler üç kısma ayırılır.
1- Kadınları sevmeyenler
2- Kadınları çok sevenler
3- Kadınlar tarafından sevilmeyenler.

Kedilerle kadınlar ne kadar sevilip okşansalar yine tırmalamaktan geri kalmazlar.

Yılan balığı kuyruğundan, kadın da dilinden tutulmaz.

Kadınların kalpleri basılmamış bir romandır.

Kadın kalbi bir uçurumdur. Derinliğini kimse ölçemez.


4 Haziran 2014 Çarşamba

Mütevazı Bir İntikam - Bahadır Cüneyt Yalçın

Herkese Merhaba;



Bayıldım kitaba,  gerçi biraz Murat Menteş izleri yok değil tabi, bana onu anımsattı. Ama hikaye güzel içinde geçen bilgiler ilginç, yer yer güldüm, yer yer hüzünlendim. Ben sevdim Bahadır Cüneyt Yalçın'ı mutevazı bir adam.

"Birçoğumuz için en büyük talihsizlik insanlığa faydalı mı yoksa faydasız mı olduğumuzu bilemememiz bence"

"Öylesine bir sakız gibiyim para üstü yerine. Çiğnediler de çabuk unuttular."

"Annem Kur'an okurdu, babam ansiklopedi. Ahlakımı annemden, bilimimi babamdan almışım.

Çocukluğum sefertası gibi bir apartmanda geçti. Üç katlıydı, kızartma kokardı."

Yeni bir eve taşınıyorsunuz.

Deli saçması, İspanyol paça mektuplar almaya başlıyorsunuz.

Mektupları yazanın semtinizde bulunan hapishanedeki bir mahkum olduğunu anlıyorsunuz.

Bir akşam eve geliyorsunuz ve…

Deli mahkum karşınızda…

Ve sizin kahramanı olduğunuzu söylüyor!

Kuş kafesi kokan, duvarları kitap sayfalarıyla kaplı bir evde spor yazıları yazan inovatif anarşist Ali.

Uğruna hapisten kaçılan Selin, uğruna hapise düşülesi cevval Şevval.

Pırlanta asker Muhterem, utanmaz mafyöz Tanju.

Aleksi bir polisiye, Aleksi bir dram, Aleksi Pavloviç.

Tren, katır, traktör ve kahkaha dolu bir yol hikâyesi…

Rakamlar zengin edebilir, hatta mutlu edebilir ama;
"Bizi kelimeler kurtaracak."

"Toprak otu verir, inek otu yer.
Sen ineği yersin, toprak seni alır."

" Mısır koçanı gibiyim. Hikayem kargalar."

3 Haziran 2014 Salı

Cassius Marcellus Clay / Milyon Dolarlık Bebek

Marcellus fakir bir ailenin çocuğuydu ve babasının bütün parasını verip aldığı kırmızı bisikleti çalınınca, arkadaşı ile çalanı yakalamaya çalıştılar ama yetişemediler, daha sonra polise gittiler ve oradaki  boks yapan memur Jeo, Marcellus'un hayatını değiştirecek bir şey söyledi: "Eğer boks bilseydiniz, bisikletinizi çalmazlardı demek ki sizden korkmadılar". Memur Jeo Marcellus'u alıp çalıştığı salona götürdü ve işte boksa böyle başladı. 1960'ta daha 18 yaşında bir gençken, Roma Olimpiyatları'nda kazandığı altın madalyayı Ohio Nehri'ne fırlattı.Çünkü gittiği restoranda siyahlara servis yapılmıyordu. 22 yaşında müslüman oldu Muhammed Ali adını aldı. Vietnam savaşına katılmadı "Benim onlarla sorunum yok."dedi ve bokstan uzaklaştırıldı Muhammed Ali, çok sevdiği boks'a iki yıl kadar ara vermek zorunda kaldı. 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas etti. Daha sonra temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü. 1971'de Joe Frazier ile 'Asrın maçı'na çıktı ve profesyonel boks kariyerinde ilk defa kaybetti. Facing Ali 2009, When We Were Kings 1996, belgesellerini mutlaka izlemelisiniz. Muhammed Ali, dünyadaki tüm yoksul, mahrum, ezilen, dışlanan insanlara ilham ve umut vermişti. Ali, tüm mazlumlar adına, tüm zalimlere karşı dövüşüyordu.Böyle bir insandan nasıl etkilenilmez ki? Tabi biz de etkilenmiştik Abimle....Çocuktan beri hayranım Muhammed Ali'ye maçlarını izlerdik. Bizde abimle  güya maç yapar, birbirimizi yumruklar ben ağlayınca da biterdi. 

Joe Frazier ile Muhammed Ali'nin rekabetleri boks tarihinin en büyük rekabeti olarak bilinir ve Ali ile Frazier'ın Filipinler'in başkenti Manila'da yaptıkları son maç hala dünyadaki en büyük boks maçı olarak kabul edilir. 12. raunda kadar Muhammed Ali'yi zorlamıştı. Frazier 'in sol gözünde problem vardı ve sağ gözüde yumruklardan şişmişti ve neredeyse kör dövüşüyordu 14. raund  sonunda berbat görünüyordu özellikle gözü. Sonunda antrenörü  havluyu ringe fırlattı ve Muhammed Ali maçı kazandı. 1975 yılında yapılan bu maçı izlemeyi seviyorum.

Biliyor musun George,
Herkesin kalbi yumruğu kadardır.
Şunu görüyor musun?
Benim kalbim seninkinden büyük.
Bunu anlayabiliyor musun George?
Yani ben senden yürekliyim.
Yani ben senden büyüğüm.
Bu da demek oluyor ki,
Bu gece seni fena halde döveceğim.
İşte seni bununla döveceğim.
Bütün kalbimle!
Bütün kalbimle!
Bütün kalbimle!


Milyon Dolarlık Bebek 

Boks aslında diğer kişinin saygısını kendinize almaktır.

Severek izlediğim ve çok etkilendiğim, sonunda ağladığım 2004 yapımı Milyon Dolarlık Bebek filmi, parasız bir kızın içinde yaşattığı boksör olma hayali ile bir boks salonuna gitmesi, ideali için gösterdiği müthiş çalışma ve başarı azmi ile 30lu yaşlarını geçtiği halde sonunda salon sahibini ikna edip antrenörü yapması, daha sonra  çıktığı maçlar ve tüm bu olayların sonunda filmin acıklı bitişi, boksu daha da sevdirdi bana ve filmdeki şu sözler;

Bazen iyi yumruk atabilmek için geri çekilmek gereklidir. Ancak sürekli geri çekilirseniz dövüşemezsiniz.
Bir insanı çok yormalısınız ki sadece sizi duyabilsin, sadece sizin dediklerinizi yapsın.

Bence,  beğenilmesi zor, izlenmesi sabır isteyen ama kült olmayı hakketmiş bir sinema yapıtıdır. Film sevginin, safça, kalpten ve karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu anlatıyor. Benim film sıralamamda ilk 3 dedir.

İşte Muhammed Ali hayranlığı ve Milyon Dolarlık Bebek filmiyle sevdim Boksu.  Bir de asi Mike Tyson'la.
Birde George Chuvalo'nun hayatı beni çok etkilemiştir. Tam bir aile dramıdır oğulları uyuşturucudan ölür, karısı intihar eder.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Tepsinin Sahibi


Herkese Merhaba; 

Sevgili Nuray Kamiloğlu'nun oluyor tepsi. Güle güle kullansın, bana ulaşırsa sevinirim. Sevgilerimle....




30 Mayıs 2014 Cuma

Aptal Hans


 Çarşamba günü, 39. Uluslararası Grup Psikoterapileri Kongresi Bergama'da başladı ve Üstün Dökmen'in söyleşisi vardı. Her yıl olduğu gibi yine kaçırmadık tabi. Söyleşi güzel geçti. Yaşama Yerleşmek kitabından kesitleri güzel bir dille anlattı. Bir çoğumuzun aklında Aptal Hans hikayesi kaldı. Hikaye şöyle;

Alman halk masalı, Grimm Kardeşler derlemişler. Aptal Hans’a uzun yıllar çalıştığı emeğinin karşılığı ustası , onu çok zengin edecek kadar külçe altın verir. Eve dönerken Hans yorulur. Yolda gördüğü atlının atıyla altınları değişir. Hans mutlu olmuştur. Atı sonra inekle değişir. Yine mutlu olmuştur. İneği kazla, kazı da bileği taşıyla değişir, eve eli boş gelir.

Altın nasılsa gidecek, hepimiz ölümlüyüz, elimizdeki bir gün nasıl olsa bitecek; önemli olan yaşam karşısında bu tuhaf alışverişte mutlu olabilmek. Hans hep mutluydu; ya bir de mutsuz olsaydı nasıl biterdi yolculuk, çekilir miydi? “ Bizde biraz Hans'a benziyoruz diyor Üstün Hoca...

“Bazılarımız bazen -ve sanırım çok azımız da her zaman- dört elle yapışırız yaşama. Fark ederek, hissederek, anı yaşayarak yaşarız; bazılarımız ise adeta parmak ucuyla tutar yaşamı.
Bir sandalyeye, koltuğa veya bir sedire, kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde oturmak da… Benzer şekilde, yaşama bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de…
Bir at, üstüne tam yerleşemeyen süvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşemeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları, üstünden atar, devre dışı bırakır.”

Bir de ekliyor Üstün Hoca Sevdiklerinize sevdiğinizi söyleyin. Geç kalmadan...



29 Mayıs 2014 Perşembe

Lanet Olsun İçimdeki Hayvan Sevgisine (Kuduz)

Merhaba;

Hani  bana, süpriz  video hazırlayan  Kader arkadaşım var ya, eğer onunla birlikteyseniz, ya sizin başınıza yada onun başına yüzde seksen bir iş gelecek demektir.Vukuatsız günü yok gibi desem abartmış olmam. Ki genelde öyle olur, denenmiştir.  Seneee, geçen seneee Ramazan ayı, Kader ile bahçede oturuyoruz. Birden dışarıdan  acı acı yavru bir köpek bağırması, kıyamadık çıktık sokağa, karşı dükkandaki abla hemen bize"ben gördüm motosiklet  çarptı arkasına bile bakmadan gitti, köpecik de  arabanın altına kaçtı " dedi. İçimden motosikletliye neler dedim tahmin etmişsinizdir. Operasyonu başlattık hemen, elimize fırça sapı alıp hayvanı çıkarmaya çalışıyoruz,  korkmuş olacak ki bir yandan bağırıyor bir yandan kaçıyor. Etraf kalabalıklaştı seyircimiz çok. Arabanın tekerleğinin yanına doğru geldi ben bir hamle ile arabanın altına girdim ensesinden yakaladığım an oda bileğimi öyle bir ısırdı. Ne o beni bırakıyor, ne ben onu. Zor zahmet çıktık arabanın altından, hemen ileride veterinere götürdük. Benim koldan kanlar akmaya başladı, baya kötü ısırmış. Baytar; "sakın bırakma iğne yapayım", diyor.  Benden başka da kimse tutmuyor köpeği. İğne oldu biraz sakinledi. Köpekte bir şey yok sağlıklı sadece korkmuş ve canı yanmış.Operasyon tamam. Ondan sonra olay bana döndü hadi hastaneye gidelim, yok gitmem, yok gidicez. Zorla hastaneye götürdüler neymiş, kudurursammış Kader'e "önce seni ısırır kuduz ederim:)), abartmayın bir şey yok, yapmayın ben oruçluyum bak gidecek oruç", her Türk gibi bana bir şey olmaz diyorum:)  nafile. Doktora diyorum akşam geleyim iftardan sonra, adam aksi olmaz diyor. Hemen yapılsa daha iyiymiş. 5 dozmuş, haftada bir tane, artık akşamları yaptırdım iğneyi, tabi bu arada benimle alay etmeler başladı su gösterenler, arada bir iyi misin? kudurmuyorsun değil mi? :))) soruları. Kader'e uzun bir süre görüşmeyelim, senin yüzünden oldu demeler, kızmalar, oralara pek girmeyeyim, Garibim Kader çekti kaprisimi. Tabi bu aşı olayı ilk değil daha öncede çocukken kuduz aşısı olmuştum yine köpek ısırmıştı. O zaman iğneler göbekten yapılıyordu. İlk gün gittim aşıya korktum,  ikinci gün gitmedim, üçüncü gün polis gelip zorla götürmüştü beni, çocukluk işte. Ama hayvanları seviyorum ben. Neyse bir yıl sonra ben bunu niye yazıyorum.Geçen gün telefonum çaldı açtım.

Bayan: iyi günler Mehlika Akgün'le mi görüşüyorum
Ben: Buyurun benim
Bayan: Ben, Halk Sağlığı Merkezinden arıyorum
Ben : Evet
Bayan: Şu..... tarihte, ısırılma vakası geçirmişsiniz, kuduz aşılarınızın hepsini oldunuz mu?
Ben : Bana niye soruyorsunuz sizde yok mu?
Bayan: Teyit için hanımefendi, dosya kontrolü,  bu zaman boyunca başka hayvan tarafından ısırıldınız mı? aşı 1 yıl koruyor. Aşı kartınızı 2 yıl saklayın lütfen..(Kadın benim arıza olduğumu anladı herhalde:)))
Ben: Hayır ısırmadı, evet hepsini oldum ve aşağı yukarı  bu bir yıl önceydi, zaten o zaman aramıştınız.Aşı kartı duruyor.
Bayan: Güncelleme için, teşekkürler iyi günler.
Ben:  iyi günler. (işleri yok herhalde)

Vallahi ne diyeyim sağlık sistemi çok iyi işliyor baksanıza. Bir yıl önceki aşı için arıyorlar. Biz de günahlarını mı? alıyoruz ne:))))

27 Mayıs 2014 Salı

Kasetim Çıkmış İzleyin :)))

Herkese Merhaba;

Arkadaşlarım bana süpriz yapmışlar, beni size tanıtmak için video hazırlamışlar. Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.  Ne mutlu ki; daha yeni tanımaya başladığım  arkadaşlarım bile benim için çok güzel sözler söylemişler. Kader'e bu videoyu düşünüp hazırladığı için  çok teşekkür ediyorum.Çok duygulandım ağlayacağım şimdi... Bir de kendimi yardım kuruluşu gibi hissettim. Genellikle arkadaşlar yardımseverliğimden bahsetmişler  :)), çok mutlu oldum ne diyeceğimi bilemiyorum, insanın böyle arkadaşları olması çok güzel tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Birde hepsi heyecanlanmış normalde bu kadar ciddi değillerdir. Tabi bir de Kader'in yerlerinde göremediği arkadaşlarım var. Onlar da olsa siz benim ne cadı olduğumu anlardınız.









26 Mayıs 2014 Pazartesi

Haşereler

Bu sabah zor kalkıyorum, hafif bir kırgınlık var üzerimde. Boğazım ağrıyor yutkunamıyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. İşe gitmek için evden çıkıyor, iş yerine gelince kendimi daha kötü hissediyorum. Temizlik başlıyor, abladan şöyle bir yaygara Mehlika koş duvarda bir şey var. Ben gayet sakin ha zannedersem yavru bir çıyan abla mühim değil, arı da var bak perdede diyorum. Kendi kendine söyleniyor, ilaçlat odanı, hiç korkmuyor, tuhaf diyor o da anladı benim biraz tuhaf  olduğumu, çocukluktan beri korkmam böceklerden, haşerelerden, yakalamam için beni çağırırlardı. Ayyyyyyyyy böcek Mehlika koooşş at şunu. Seviyorum onları hele yerde ters dönmüşlerse, nerde olursam olayım çeviririm hemen, onlarında yaşamaya hakkı var, onlar olmasa biz olmayız. Günlük hayatımda deyimleri çok kullanırım, çocukluktan kalmadır bu, arı deliğine çokmak sokmak deyimini gerçekleştirmiştim. 5 arı beni kovalamıştı,  nasıl kaçıyorum, sonunda üç tanesi şişledi beni üzerine bir de evde dayak, o zamandan beri deyimler hayatımda. Köyde ağbeğimle yılan görmüştük çocukken öyle izlemiştim yılanı, taşların altında akrep arardık, beni değil ama ağbeğimi akrep sokmuştu, incir ağacından düşmek deyimini de yerine getirmişliğim vardır. İncir ağacının dallarının sizi taşıyacağını düşünürsünüz,  maalesef taşımaz kırılıveririr, sizde iflah olmazsınız.



23 Mayıs 2014 Cuma

Amentü Godiva

      Sevdiğim şairlerdendir İsmet Özel hele Amentü şiiri bir başka güzel,  İsmet Özel'in sesinden dinlemenizi tavsiye ederim. " Ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur" dizeleriyle Godiva'yı tanıdım ben, çikolata markası olarak bilirdim Godiva'yı, zaten onun onuruna kurulmuş,  ne kadınmış ama.  Lady Godiva 11 yy. da yaşamış olup İngiltere “Mercie” dükünün karısıdır. Kocası ağır vergiler koymak suretiyle halkına şiddetli bir şekilde zulüm yapar. Bu zulüm yüzünden Godiva ile eşinin araları açılır. Lady Godiva eşine bu zulümden vazgeçmesini söyler. O da Godiva’nın bir atın üzerinde çırılçıplak bir şekilde bütün şehri dolaşması şartıyla yaptığı zulümden vazgeçebileceğini söyler. Godiva bu şartı kabul ederek bir atın sırtında şehri çırılçıplak dolaşmaya başlar. Yalnız bundan önce halka haber salıp evlerinden dışarı çıkmamalarını ister. Halk da Godiva’ya olan sevgisi ve bağlılığı yüzünden onun bu isteğini yerine getirir ve Godiva şehri dolaştığı esnada perdelerini sımsıkı kapatırlar ve evlerinden çıkmazlar. Ama buna rağmen “Tom” adında biri, perdenin aralığından Godiva’yı izlemek ister. Perdeyi araladığında gözleri kör olur. Bu durum o Tom'a verilen ilahi bir cezadır. Acaba; Godiva gibi kendisini halkın huzuru ve selameti için feda edecek biri, ne de kendisine bir kötülük dokunacağını bilse dahi sokakta vuku bulan olayları görmeye cesaret edebilecek, birileri var mı? acaba günümüzde. Bir de bugün böyle bir kadın çıksa  erkekler fotoğraf  makinalarını ve kameralarını alır camda beklerler, kadınlarda eşlerini baştan çıkaracak diye kadına hakaret ederlerdi.



AMENTÜ

İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.

Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa.

Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.

Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.

İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere

Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde

Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola

Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.

Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı.

Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
(1974)
İsmet Özel

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Tepsi Dekupaj - Marilyn, Madonna

Herkese; Merhabalar...

Uzun zamandır  ahşap boyama, dekupaj yapamıyordum. Geçen gece saat gece yarısı, baktım uykum yok önce en sevdiğim ve sıkıldıkça izlediğim Monte Cristo Kontu filmini izledim (artık tüm replikleri oyuncularla  bir söylüyorum, kafayı yiyorum herhalde:) Alexandre Dumasın en ünlü romanından uyarlanan bu filmi nedense çok seviyorum . Edmond Dantes'in hayatı, güzel film zaten bizde de Ezel dizisine ilham kaynağı olmuştur. Benzerlikler çoktu örneğin ikisi de geçmişte kendilerine kurulan tuzaktan dolayı intikam hırsı ve eski sevgilisinin arkadaşıyla evlenmesi, sevgililerinin kendilerinden sakladıkları çocukları, ikisininde saçlarıyla oynaması gibi. Neyse film bitti uyku yok bende, aldım tepsiyi başladım boyamaya sonra Marilyn Monroe fotoğraflarını tepsiye yapıştırmaya ne zaman başladım nasıl bitirdim hatırlamıyorum. Tabi bende kafa gidince araya bir tanede Madonna girmiş farketmişsinizdir, bu kadar kusur kadı kızında da olur dimi ama. Yinede güzel oldu beğendim. Bu tepsiyi hediye etmek istiyorum. Kimler talip olacak bakalım, hadi bekliyorum. Sevgilerimle....




20 Mayıs 2014 Salı

01 Adana

Herkese Merhaba;

Hafta sonu İstanbul'dan arkadaşlarımız geldi. Üniversite günlerimizi yad ettik çok güzel vakit geçirdik. Evde durmadık sürekli gezdik ve benim en sevdiğim mekana gittik.  Öyle alışveriş mekanlarının üst katlarında yemem yemeğimi Bornova'da da, Konak'ta da olsam illaki Mavişehir 01 Adana'ya gidilecek. Tabi ki yine gidildi, çiğ köfte, Adana söylendi, yanında şalgam suyu, üzerine kaçak çay oohhh değmeyin keyfimize. Bu arada siparişlerim unutulmasın hıyar selo tarafından, amcanı hemen ara şalgam suyumu, kaçak çayımı göndermezse senin başına öyle bir bela açıcam Selami haberin ola:))  Malatya'dan kayısıyı unuttum onu da gönderiver bi zahmet. Daha liste uzun onları burdan yazmayayım artık. 




                                      

16 Mayıs 2014 Cuma

Polis

Herkese Merhaba; 

Aklımda  Soma var ama biraz kafamı dağıtmak için yazıyorum.

Şimdiki aklım olsa polis olurdum,(boydan kayberdim ya) ne havaları var şu polislerin, hatta trafik polisi olurdum. Allah dağına göre kar verirmiş, polis olsam yanıma yaklaşılmazdı herhalde:) günde kaç koçan bitirirdim bilmiyorum, önüme gelene ceza yazardım. İnsanlar park etmeyi yolda araba kullanmayı bilmiyorlar, bizim engelli merkezinin önüne park etmesinler diye her gün dubayı ve saksıları özenle yerleştiriyorum ama,  artık terbiyem müsaade etmiyor anlayışsız insanlar diyeyim; dubayı kaldırıp park ediyorlar ve engelli vatandaşlar içeriye giremiyor ben büyük bir zevkle trafik polislerini arıyorum gelip cezayı yapıştırıyorlar, hatta bir defasında yolun önünü kapatmış bir akıllının, arabasını çektirmelerini ve ceza yazmalarını mutlulukla izledim. Keşke bende polis olsam kesin polis gözlüğü takar, polislerin kullandığı tüm aksesuarları alır birde motosikletim olurdu, diye hayallerimi anlattığım arkadaşlar psikopat olurdun sen adam bile döverdin diyorlar, hak ederse döverdim diyorum, düşünsenize adam karısını hiç bir nedeni yokken dövüyor yapmadığı işkenceyi bırakmıyor ve ben o adamı pataklıyorum ne güzel :) gerçi trafik dedim asayişten çıktım. Acaba polis olmak için hala şansım var mı?

 Buda benim olurdu:)))

9 Mayıs 2014 Cuma

Taglanmışım

Blog dünyasına hayranım gün geçmesin yeni bir şeyle karşılaşmayayım sabah bir baktım sevgili aycn hayata dair ve Hayata Dair Mukaddesciğim beni taglamışlar amanın oda ne? bilmiyorum ki ne? Neyse öğrendim bende cevaplayayım. Her ikisinede sevgilerimi gönderiyorum.

1) Telefonun nerede?
Çantamda

2) Partnerin?
Eşim

3) Saclarin?
Kına 

4) Annen?
Her sabah ilk arayanım

5) Baban?
 Sinirli 

6) En sevdigin esya?
Arabamdı

7) En son gordugun ruya?
Zombiler

8) Hayalindeki araba?
Rubicon

9) Icinde bulundugun oda?
Biraz düzenli

10) Korkun?
   Allah 

11) On sene icinde ne olmak istiyorsun?
Hayatımdan memnunum

12) Sen ne degilsin?
Riyakar

13) En son yaptigin sey?
Çay içmek

14) Uzerinde ne var?
Pantolon ve gömlek, kazak

15) Senin hayatin?
Güzel

16)Moralin?
Arada bir bozulsada iyi 

17) Su an ne dusunuyorsun?
Yazmam gereken yazıları

18) Senin bilgisayarin?
Acer

19) Bira?
içki içmiyorum

20) Ask?
Hayatta hep var

Bende
bloglarına gönderiyorum yapmak isteyen tüm arkadaşlarımda davetli.

6 Mayıs 2014 Salı

Hıyarın Yaptıklarına Bakın

Herkese merhabalar;

Bunları okuduktan sonra hemen salatalığa daha  farklı bir gözle bakacaksınız.


   1. Salatalık, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir tanesinde Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.

2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir salatalık yiyin. Salatalık iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir salatalık dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) salatalık dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Salatalıkdaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle salatalık dilimleriyle ovun. Salatalıkdaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarları için)

6.Baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim salatalık yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Salatalık, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Salatalık yiyin.

8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir salatalık ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.
                                           
9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim salatalık alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.

10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün salatalığı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Salatalıkdaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir salatlık dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)

12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim salatalığı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.

13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Salatalık kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)

29 Nisan 2014 Salı

MAROON Kültür, Yaşam, Bilgi Topluluğu : ))

Herkese Merhabalar;

Bundan tam 9 gün önceydi...

    Sabahları iş yerime gelip ilk yaptığım tabi ki kapıları açtıktan sonra:) bilgisayarı açmak ve hemen bloguma bakmak, yorumlarda ne göreyim, sevgili Mukaddes Tiryaki'den yani Hayata Dair'den Kürk Mantolu Madonna kitabı ile ilgili yazıma bir yorum. "Okunacaklar listemde yerini aldı bile. Bu arada Maroon'da moderatör oldun ve ben sana kelebekli bir kart gönderdim bir ara bakarsan sevinirim. Orada tebrik etmiştim buradan da edeyim. Sevgiler" diye.  Amanın ne mutlu oldum ne mutlu oldum anlatamam. Artık öğle arası arkadaşlarıma da bir hava attım sormayın. Nesye benim hava atmamı bırakıp topluluğun amacından bahsedeyim. Topluluk da  Şehir, yaşam, moda-güzellik-bakım, teknoloji, yemek ve lezzetler, gezi-seyahat, edebiyat ve tüm görsel sanatlar ile ilgili paylaşımlarınızı yapabilir ve güzel blogları da keşfedebilirsiniz. Sizleri de güzel paylaşımlarınız ve desteğiniz   için   MAROON Kültür, Yaşam, Bilgi Topluluğu'na  bekliyorum. 
                                                                                                                             
                                                                                                                                   Sevgilerimle....

Buda beni şımartan kelebekli kart....

25 Nisan 2014 Cuma

Senden Önce Senden Sonra - Loretta Chase


Kitabın Arka Kapağı

Ona bir çok isim takmışlardı ama melek o isimlerden biri değildi. Sebastian Ballister, Dainler'in adı çıkmış Markisi, çıkmış çok kötü ve tehlikeli biriydi. Saygı duyulacak hiçbir kadın bu lanetli adamla birlikte olmak istemezdi. Dain Markisi'nin de onlarla ilgisi yoktu zaten Günah işleyip durmaktan vazgemiyor, gamsızca yolunda ilerliyordu. Ta ki bir gün dükkan kapısı açılana ve o kadın içeriye girene dek. O, bu dünyadaki en kötü adama aşık olmayacak kadar zeki bir kadındı.

Jessica Trent kararlı, genç bir kadındı ve erkek kardeşinin yoldan çıkmasına ne pahasına olursa olsun engel olacaktı.Onu kurtarmak hem ailesinin geleceğini kurtarmak anlamına geliyordu. Ve genç kadın bu yolda gerekirse şeytanla işbirliği yapmaktan kaçınmayacaktı. İşin zor tarafı karşısındaki şeytanın inanılmaz derecede karşı konulmaz oluşuydu ve esas kurtarılması gereken Jessica'nın ta kendisiydi.

Aşkı kazanmak için verilen çaba ve cesaret, şeytanla çekişen bir kadın güzel ve çirkinin enfes savaşı, okuduğum en iyi tarihi aşk romanı diyebilirim. Ne demeli ki okuyun.... Sevgiler..

24 Nisan 2014 Perşembe

23 Nisan Cezaevi




     Aliağa Şakran'da bulunan kadın mahkumların çocuklarının kıyafet ve oyuncak ihtiyacı olduğunu tanıdığımız gardiyan arkadaş anlatmıştı.  Çok üzülmüştüm, annelerinin suçu yüzünden onlarda cezaevinde büyümekteler. Ben de gardiyan arkadaşımız ile oyuncak ve kıyafet göndermiştim. Çocukların ne kadar mutlu olduklarını anlatmıştı. Hatta o gün hiç ses çıkartmadıklarını ve müdürün onlara bakmaya geldiğini oyuncakları görünce müdürün bile sevindiğini söylemişti. 23 Nisan nedeni ile bu sefer oyuncakları kendimiz götürelim dedik ve çıktık yola bizi içeri almayacaklarını zaten tahmin ediyordum, ama 1. müdürün olmamasından dolayı götürdürdüğümüz oyuncakları da içeriye almadılar. Müdür geldikden sonra kontrol edilip verilsin,  illaki bu gün çocuklara verin demiyoruz dedik ama tüm çabalarımıza rağmen  oyuncakları almadılar. Çok üzüldüm ve kızdım bizim ülkemizde resmi kurumlarda iş bitiriciliği yok herkes benim işim değil diye bir başkasına yönlendiriyor.  23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda bile hiç bir suçu olmayan çocukları mutlu etmek istiyorsunuz o bile prosedüre takılıyor.

15 Nisan 2014 Salı

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali


Kürk Mantolu Madonna hep okumak isteyip bir türlü okuyamadığım kitaptı, ayrıca iyi ki okudum  dediğim kitaplardan biri oldu. Bence muhakkak okunulması gereken kitap okurken çok duygulandım. Kitabın arka kapak yazısı şöyle;

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır , fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum ' Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.

Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına(?) dair, yanıtlanması zor zorular soruyor.

14 Nisan 2014 Pazartesi

Anahtar



       Anahtarların üzerine hangi odaya ait olduklarını etiketle yapıştırıyordum ama iki gün içerisinde etiketler bozulup çıkıyordu, bende daha kalıcı olsun istedim. Anahtarları ojelerle renk renk boyadım ama bir şeyi atladım aslında atlamadım da bütünlük olsun diye her yerini boyadım (anahtarların kapıya yapışacağını tahmin ediyordum da bu denli inatçı olacağını tahmin etmiyordum) . Tabi anahtarla kapıları açtıktan sonra asıl iş anahtarı çıkarabilmekte sabah siz beni anahtarlarla cebelleş olurken görecektiniz çıkmıyorlar bir de renkleri karıştırdım yanlış odaların kapılarını açmaya çalıştım iki saatimi şu 3 anahtara harcadım, kendime nasıl kızdım anlatamam en sonunda tüm anahtarları kapılardan zorlada olsa çıkarmayı başardım. Ama ellerim hala acıyor :)))