13 Ağustos 2014 Çarşamba

Mona Rosa

Herkese Merhaba;

Ne güzel bir şiirdir Sezai Karakoç'un Mona Rosa'sı gerçi bu geçtiğimiz günlerde Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti'ne şiiri meşhurdu. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı için reklam filminde okuduğu şiirdi. Ama bence Mona Rosa başka bambaşka. Akrostiş şiirdir Mona Rosa'da Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir. Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde “Muazzez Akkayam” çıkar. Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır.Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir.60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır. Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir. 



İşte Mona Rosa (Muazzez AKKAYA)


MONA ROSA

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Nazar Değmesin

Herkese Merhabalar;

Geçen sene,  macera dolu bir akşam, deniz kıyısından, deniz kabuğu toplarken bu taşı buldum. (parantez açmadan geçemeyeceğim taş görünümlü ama taştan yumuşak bir o kadar pürüzsüz, parlak bir şey) akşam balkonda otururken birden o geceyi hatırladım hemen taşı aldım elime ne yapayım seni diye taşa sordum. Sonra aklımda bir fikir parlayıverdi. Başladım boyamaya tabi şarkıda tutturdum Gökhan Tepeden Adı Aşk Olsun istersen adını hiç koymayalım, nazarlardan korusun diye Allah, yıllarca başımız bir yastıkta birlikte yaşlanalım, derken eh ortaya işte bu nazar boncuğu çıktı. Aman kimselere nazar değmesin...Sevgilerimle.




                             

                             


                             
      Bunlarda deniz kabuklarım rengarenk boyamıştım.
    

31 Temmuz 2014 Perşembe

1 Yıl

 Zaman nede çabuk geçiyor, blogumu açalı tam bir yıl olmuş,  bu güne kadar yorumları ve beğenileriyle destek olan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimle...

18 Temmuz 2014 Cuma

Koulrofobiliyim Ben

Evet itiraf ediyorum gülmeyin :(  koulrofobiyim ben  (palyaço korkusu). Herkes duyunca gülüyor, böcekten, çıyandan, kediden, köpeklerden, bilimum haşerelerden korkmayan Mehlika palyaçodan korkuyor. Tamam korkuyorum dediysem öyle cıyak cıyak bağırmıyorum, sadece hoşlanmıyorum, yanlarına yaklaşmıyorum, uzak duruyorum. Zaten hiç anlamadım palyaçoları gerçekten korkunçlar beyaz bir yüz kocaman kırmızı bir dudak sevimsiz bence :( . Hep benim abimin yüzünden bu palyaço korkusu kaldı bende. Bilmem kaçıncı Bergama Uluslararası Grup Psikoterapi Kongresinde çocuklar için düzenlenen etkinlikte palyaço vardı. Düzenlenen yerde Bergama Asklepionu'ydu. Benim akıllı abim yanında beni götürmek istememişti, tabi annem galip gelmiş, beni yanında göndermişti. Her zaman olduğu gibi, beni orada bırakıp arkadaşlarının yanına gitti. Sonra beni bulamayınca, bende bilerek yerimi değiştirdim tabi, abime gıcıklık olsun diye ama değiştirmez olaydım bu fobi oluştnu :) bizimki korkuya kapılıp anons ettirdi beni, telaşını görüp ne çok sevinmiştim meğer az sonra yıllar boyu bu olayı unutamayacakmışım. Sahneye gelmem için anons ettiler beni  i tabi vee sahnede palyaço vardı, bana sarıldı, elimden tutu o an bak bu kız kaybolmuş diye sesler falan duyunca ben bozuldum tabi, aslında mikrofonu elime alıp ben kaybolmadım bilerek yaptım demek geldi içimden, ama palyaçodan çekiniyordum, yoğun duygular içindeydim :)) daha ilkokula gidiyorum ve böylece fobim hayırlı uğurlu oldu bana :)


Ama haksız mıyım baksanız ya fotoğrafı eklerken ki halimi görseniz :))


Burası da etkinliğin yapıldığı yer. Bir başka değişle fobimin yeri :)))

15 Temmuz 2014 Salı

Erken Kaybedenler - Emrah Serbes

Yer yer güldüm yer yer hüzünlenmedim değil kitabı okurken ama Emrah Serbes farkı diyelim çok güzeldi. Kitabı elime aldım ve bitmiş olarak bıraktım.

"Her neyse... Korhan Ağbi'nin kardeşi olduğu için Aycan'ı sevmiyordum, onun sene onun yerine Esra'yı seviyordum. Okulun ilk günü silgi istemiştim Esra'dan. Silgisini ısırıp ikiye bölmüş, yarısını bana vermişti. Ben de ona aşık olmaya karar vermiştim. Sıramı değiştirip onun arkasındaki sıraya geçmiştim. Din dersi dışındaki derslerde çaktırmadan saçıyla oynuyordum. O da bir şey demiyordu."

Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz...
Baba çalışıyor, anne ev hanımı, muhafazakârlığın kalesi...İşçiler, yoksullar, teyzeler, abiler... Kolay ağlayan sert adamlar... Taşra seyrekliği, mahallenin kalabalığı... Kıskanç, gururlu, saf ergenler... Emrah Serbes, çabuk öfkelenen, kolay vazgeçen, baştan çıkmış erkek çocukları konuşturuyor... Kederli, insana dokunan komik hikâyeler bunlar...

"Dizinin dizime değişi, Handan'ın annesi için bir kelebeğin kanat çırpışıysa benim için kasırgaydı. Kaç sene geçti, hâlâ unutmam, günde en az beş sefer aklıma gelir. Biliyorum bu durumun, kökeni memeden kesildiğim güne kadar uzanan psikolojik nedenleri vardır. Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle..."
Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi...

Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Hikayem Paramparça - Emrah Serbes

Bir solukta okuduğum kitaplardan oldu. O kadar güzel ki, elimden bırakamadım. İnsanın içini acıtan hikayeler var ama süper bir kitap. Teşekkürler Emrah Serbes.

“Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğimi düşünmesin.”

“Tamam Galip.”

“Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin.”

“Tamam Galip.”

“İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz biri zannetmesin.”

“Tamam Galip.”

“Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal’ı boklu dereye yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri olduğumu düşünmesin.”

“Tamam Galip.”


Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan yenilgiler, “hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz yüze bakıyoruz...”

Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.

Emrah Serbes’ten parça parça anlar, parça parça anılar, paramparça hikâyeler...



7 Temmuz 2014 Pazartesi

Son Hafriyat Behzat Ç. Bir AnKara Polisiyesi - Emrah Serbes

Kitap bir solukta bitiverdi. Zaten tüm afilli filintaları seviyorum.Türkiye'de seri katil olur mu? Redkit oldukça başarılı bir seri katil. Benim en sevdiğim karaktekter Red Kit'ti kitapta. Diziyi izlediyseniz bile muhakkak ki kitaplarını da okuyun derim.

Behzat Ç., Cinayet Büro Amirliği'nde başkomiser, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı...

Başına gelenlerden sonra lanet etmiş, çekip gitmişti aslında. (Dizinin ilk kitabı Her Temas İz Bırakır'ı okuyanlar bilir.) Hayır, hâlâ işinin başında! Ama ağzını bıçak açmıyor. Tek bir laf çıkmıyor ağzından. El işaretleriyle, çehresiyle, suskunluklarla anlatıyor anlatacağını - ve tabii dellenmeleriyle...

Bu bir AnKara polisiyesidir...

Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros'la Sakarya Caddesi'nden Ayaş'a kadar altını üstüne getiriyor Ankara'nın.

Sadece cinayetçiler değil, belediyenin envai çeşit birimi de altını üstüne getiriyor Ankara'nın. Her yer hafriyat. Kavşak inşaatıydı, kabloydu, boruydu, tamirattı...

Sadece onlar da değil ama... Kendine 'Red Kit' diyen bir adam da çukurlar kazıp duruyor. Öldürdüklerini tabuta koyup gömüyor o çukurlara - gömüp polise haber veriyor. Çok acayip, çok da zeki bir adam bu, feleğin çemberinden geçmiş, içinde intikam acısı... Belli, polisle bir meselesi var.

Behzat Ç. ve ekibi, Ahlak Bürosu'na bile nasip olup da hâlâ kendilerine verilmeyen bir Megane'ın hayalini kurarak, kötü Renault'yla Ankara'da fink atıp Red Kit'i arıyor.

Bir AnKara polisiyesi...